Annesi ve Babasından Gelen Tek Bir Cümle

O gece, ev sessizken Emily günlüğü açtı.

 

"Emily, eğer bunu okuyorsan, gitmişim demektir. Seni her şeyle yüzleşmen için yalnız bıraktığım için özür dilerim. Bir korkaktım; ailemi hayal kırıklığına uğratmaktan, yargılanmaktan korkuyordum. Kendime bir gün geri döneceğimi söyledim... ama asla dönmedim.

 

Evlendiğim gün bir hafta sarhoştum. 17 yıl boyunca, birinin adını her söylediğinde göğsüme bıçak saplanmış gibi hissettim. Santa Rosa'ya birkaç kez geldim. Seni gördüm; bir keresinde kucağında küçük bir çocukla market poşetleri taşıyordun. Sana koşmak istedim. Koşamadım.

 

Af dilemeye hakkım yok. Ama Noah'ın bilmesini istiyorum; her şeyden pişman olan bir babası var. Onu uzaktan bile seven bir babası."

 

Arka kapağın içinde, özenle bantlanmış, Jason'ın hastane önlüğü giymiş, solgun, zayıf ve hafifçe gülümseyen bir fotoğrafı vardı. Boynunda mavi bir ip kolye asılıydı; Emily'nin yıllar önce onun için ördüğü bir kolye.

 

Emily 17 yıl sonra ilk kez özgürce ağladı. Acıdan değil. Kurtuluştan.

 

Ertesi ay, Noah'ı Arkansas'taki küçük bir mezarlığa götürdü. Ellerinde çiçeklerle mütevazı bir mezar taşının önünde durdular.

 

Noah buketi koymak için çömeldi. Sesi titriyordu.

 

"Seni suçlamıyorum. Ama zamana ihtiyacım var."

 

Döndü ve annesine sarıldı.

 

"Bir babaya ihtiyacım yok. Her zaman dünyanın en cesur insanına sahip oldum."

 

Emily gözyaşlarının arasından gülümsedi. Rüzgar ağaçların arasından esiyordu; yumuşak, tuzlu ve affedici.

 

Bazı aşklar düğünle bitmez. Bazı acılar asla tamamen silinmez. Ama hayattaki en güzel gerçek şudur: Biri seni dünyaya getirmeyi seçti... ve bir başkası, dünya senden vazgeçse bile, senden asla vazgeçmemeyi seçti.

 

Bu hikaye yüreğinize dokunduysa, lütfen paylaşmayı düşünün. Bugün kimin okuması gerekeceğini asla bilemezsiniz.