Güneş, savananın geniş düzlüklerini altın tonlara boyarken

Aslan kıyıya yığıldı; nefes alamıyor, gövdesi hareketsizdi. Adam, diz çöküp göğüs üzerine bastırarak kalp masajı yaptı. Ellerinin her vuruşunda kolları titrer, çenesi sıkışır, zaman geçtikçe umutsuzluk gölgesi düşüyordu. Fakat beklenmedik bir anda aslan zayıf bir nefes aldı, bir kasılma başladı. Gözleri yavaşça açıldı, hayata geri dönüyordu.

Adam geri çekildi; kalbi yerinden çıkacak gibi oldu. Çünkü hayvan harekete geçti — insanın en büyük korkusu, vahşi bir yaratığın kralıyla yüz yüze kalmaktı. Ama aslan insanı tehdit etmek yerine, bir adım attı, sonra bir adım daha. Ve sonra, şaşkınlıkla dolu anlarda, insanın ellerini yaladı.

Dilinin dokusu pürüzlüydü ancak sıcaktı — bir teşekkür belki de umulmadık bir bağ. Göz göze baktılar; insanla yabanıl bir canlının arasındaki sınır o anda silikleşti. Ardından aslan, sessizlik içinde ormanın derinliklerine doğru yürüdü, kayboldu gitti.