Odanın içi karanlıktı, yalnızca perdelerin arasından sızan ay ışığı duvarlara solgun gölgeler düşürüyordu. İlk bakışta her şey olağan görünüyordu: ortada yuvarlak bir masa, üzerinde ters çevrilmiş bardaklar, yere saçılmış mumlar… Fakat havada ağır bir koku vardı; yanmış tütsüyle karışık, boğucu bir şey.

 

Masanın etrafında iki yetişkin oturuyordu. Küçük Ali’nin “annemle babam” dediği kişiler, boş gözlerle karşılarındaki duvara bakıyor, dudakları kıpırdasa da ses çıkmıyordu. Parmakları birbirine kenetlenmiş, neredeyse taş kesilmiş gibiydiler.

Leave comment

Your email address will not be published. Required fields are marked with *.